19 Mayıs 2015 Salı

Eğri Oturup, Doğru Konuşalım mı?

Bir süre önce bu sayfalarda Rakamların Dili Olursa başlığı altında bazı rakamlar paylaşmıştım. Orada anlatmaya çalıştığım aslında Beşiktaş'ın kadrosunun ve oyuncularının bizim şişirdiğimiz kadar iyi olmadıklarıydı.


Buna rağmen şampiyon olabilirdik tabii ki. Olmadı, çünkü dananın kuyruğu kopmaya yaklaştıkça işler zorlaştı, takımlardaki tecrübeli ve winner oyuncuların öne çıktığı virajlardaydık artık. Beşiktaş'ta kariyerinde şampiyonluk yaşamış yada bu tip finallere alışık kaç oyuncu var acaba? Demba Ba, Sosa, Atiba, Serdar ve Sivok dışında kimse yok.

Bir bu handikaplara hakemlerin bitmek bilmez Beşiktaş aleyhtarlığı eklenince yarıştan kopmamız engellenemez bir hal aldı. Ligi her anlamda bitirdiğimiz Torku Konyaspor maçını izlerken bende birçok Beşiktaşlı gibi başta Slaven Bilic olmak üzere birçok kızacak adam gördüm sahada. Maç bitiminde öfkem tavan yapmış ve BEŞİKTAŞLILIK genlerinden ileri gelerek ( Beşiktaşlılar deli gibi sever ve döver ) Slaven Bilic'i İstanbul'a bile dönmeden Ankara'dan köyüne yollamıştım. Taa ki Slaven Bilic'i Lig TV röportajında üzgün, yalnız ve tükenmiş görene kadar. Şok etkisi yaşadım o röportajda duygularımla, mantığım savaşa tutuştu adeta. Duygularım Bilic kalmalı, mantığım gitmeli diyordu.

O an "kimse bizden umudumuzu söküp alamaz" diyen adamdan eser yoktu ekranda. Çünkü ne kadar yalnız olduğunu anlamıştı artık. Lobisi olmayan, Başkanı ve yönetimi olmayan bir camiayı tek başına taşıyabileceği yere kadar taşımış ama yaptıklarını yetersiz görmüş birisi vardı ekranda. O andan itibaren gerçekten, aslında kim gitmeli diye uzun uzun düşündüm. Geçtiğimiz günlerde incelediğim mali verileri de hesaba katarak gitmesi gerekenin öncelikle Bilic değil, Hentbol hariç tüm sportif branşlarda başarısız olan Başkan Fikret Orman ve yönetimi olduğuna kanaat getirdim.


2 senedir takımın başında olan Slaven Bilic bu sene İngiltere'nin köklü ve güçlü takımlarına karşı bu kadroyla başa baş mücadeleler sergiledi ve Arsenal'e Londra'da 1-0 yenildiğimiz maç hariç hep istediğini aldı. Bu takım sezonu Temmuz'un başında açtı ve ben o tarihte sezon açan kimsenin başarılı olduğunu görmedim. Yine bu takım bu sene Dünya Turu kadar mesafe katetti maçlarını oynamak için. Rakiplerinden biri halen daha kırmızı kart nedir bilmezken 10 kere kırmızı kart gördü. Bir diğer rakibi sene başında defalarca yarıştan kopacakken inanılmaz penaltılar verilerek yarışın içinde tutuldu.

Derbilerde başarısız olduğu dile getirilen Slaven Bilic'in nedense her derbide veya öncesinde başına gelen HAKEM saçmalıkları görmezden gelindi. Tecrübesiz oyuncu grubunun bir türlü finalleri kaldıramaması unutuldu. Kendi sahalarında ve tecrübeli oyuncularıyla hakem ve rakiplerinin kıyaklarıyla şampiyonluk yarışında Beşiktaş'ı geçenler şimdi başarılı oldu!

Slaven Bilic tabii ki hatasız, kusursuz veya mükemmel değil. Ama dediğim gibi bu takımdan gitmesi gereken de öncelikle o değil. Tecrübesiz ve belli bir seviyenin üstüne çıkamayan nice oyuncular var bu kadroda. Belki gelişimleri sürecek ve büyük yıldızlar olacaklar. Kerim Frei, Gökhan Töre, Günay Güvenç hatta vitaminsiz Oğuzhan bile. Bana göre Bilic'in en büyük hatası takımı motive etmekte ve oyuncuları anlamakta kendisine yardımcı olabilecek bir Yerli teknik adamı kulübede istememesi.

Tabii ki Beşiktaş'tan gidecekleri yada kalacakları biz belirleyemiyoruz. Yapabileceğimiz tek şey şimdilik Beşiktaş için hayırlısı neyse onu dilemek.

Taraftar içinde iki kelam etmezsek tam olarak doğru konuşmuş olmayız. Özeleştiri ve geçmişten ders alma erdemlerimizi geliştirmeliyiz. Efsane başkan Süleyman Seba nasıl gönderildi hepimizi biliyoruz, gönlünü alabildik mi o bile meçhul ve aramızdan ayrıldı. Zamanında Serdar BİLGİLİ yalan, yanlış da olsa küfürleri öne sürerek kaçtı, gitti. Biyolojik hata Yıldırım Demirören yine taraftarla kanlı bıçaklı şekilde gitti ve verdiği zararlar hala kapatılabilmiş değil.

Slaven Bilic'e küfür etmenin alemi neydi? Siz Ersun YANAL, Şenol GÜNEŞ yada LUCE olsanız gelirmisiniz böyle bir camiaya hoca olmaya? Bilic beğenin yada beğenmeyin 2 yıldır imkansızlıklar içinde bu takım için birşeyler yapıyor. Finale 3-4 hafta kalana kadar şampiyonluk adayıydı. Avrupa'da bahar aylarına kadar geldi kendi ve bazı oyuncularının hataları olmasa belki finallere kadar gidebilirdi.

Küfür ve şiddet bize hiçbir zaman kazanç sağlamadı. Deli gibi sevmenin de, sövmenin de hiçbir anlamı yok. "Beşiktaş'a her zaman nasıl daha faydalı oluruz?" derdinde olsak kafidir. Fazlası hem Beşiktaş'a, hemde kendimize zarardır.

KAYBETTİĞİMİZ ŞAMPİYONLUK OLSUN, DEĞERLERİMİZ, KİMLİĞİMİZ DEĞİL!

2 Mayıs 2015 Cumartesi

Kazanmak için risk ve yaratıcılık

2014-2015 sezonu futbol olarak vasatın altında olsa da, heyecan bakımından oldukça keyifli geçiyor. Finale yaklaştığımız haftalardayız artık ve Beşiktaş'ımız yeni bir kritik maç olan Trabzonspor deplasmanında. Üstelik Veli, İsmail ve Tolga sakat, Necip ve Serdar ise kart cezalısı. Bunun yanında yabancı sınırlaması ise Bilic'i oldukça zorluyor kadro kurmakta.

Atiba'yı defansa çekip Sivok ile göbeği kursa, 4 yabancıyı defansta kullanmak zorunda kalacak ve ön alanda sosa-demba ba seçimini yapmak zorunda. Demba Ba'nın her haliyle, her zaman tehdit olduğu düşünüldüğünde ve ölü haliyle bile rakipten 2 yada 3 kişiyi nöbette tuttuğundan ondan vazgeçemeyiz. Sosa ise bel sakatlığı öncesi arz-ı endam ettiği tangocu maestro kimliğini tekrar kazanmış görünüyor son maçlarda, ondan da vazgeçemeyiz.

O zaman ne yapabilir Bilic? Bunu kestirmek gerçekten güç. Belki inadım inat diyecek ve son maçlardaki 4-4-2 ile maça çıkacak, belki de önce savunma diyerek sezonun büyük bölümünde tercih ettiği 4-2-3-1 ile maça çıkacak ve Sosa yada Demba Ba'dan birinden fedakarlık edecek.

Biz tabii ki kısıtlı yeteneklerimiz çerçevesinde fal bakmak yerine "ben olsam ne yapardım?" diyeceğiz. Kazanmak için doğru yer ve doğru zamanda risk almalı ve yaratıcılık sınırlarımızı zorlamalıyız. Amerikalı komedyen Milton Berle'nin dediği gibi “Şans kapıyı çalmıyorsa, belki de bir kapı yoktur. Bir kapı inşa edin.”

Ben olsam bu maçta Joker Olcay'ı savunmanın sağına çeker, Trabzonspor'un duran top etkinliğini göz önüne alarak da Atınç hamlesini düşünürdüm.

football formations

Peki, neden böyle bir kadro ve diziliş? çünkü bu kadro ve diziliş oyun içinde diziliş ve mantaliteyle oynama imkanı verebilir bize. Örneğin dizilişi aşağıdaki gibi 3-6-1 yaparak orta saha üstünlüğünü ele alabilir, hücuma yerleştiğimiz anlarda rakibin önlem alması için Demba Ba harici Sosa-Kerim Frei ve Gökhan Töre alternatifleriyle hücum zenginliği kazanabiliriz. Veli'den yoksun olan orta sahaya Joker Olcay koşu ve mücadele gücüyle ilaç olabilir. Tolgay ve Olcay orta sahadan, hücuma derinlemesine paslar gönderebilir, sağda Töre-Sosa, solda ise Kerim-Motta rakibi zor durumlara düşürebilirler.

 football formations

Bunları ben demiştim demek için yazmıyorum. Bunlar, benim teknik direktörümüzden beklentilerim. Biraz da heyecanımın dışa vurumu. Büyük takım hocaları zaman zaman risk alır, yaratıcılıklarını ortaya koyar ve şans da yanlarındaysa kazanırlar. Beşiktaş'ımız takımıyla, hocasıyla, yönetimiyle ve cefakar taraftarıyla çok uzun ve yorucu bir yıl geçiriyor. Bunca cefanın sonu başarı olmalı. Bunca emek ve alınteri şampiyonlukla taçlanmalı. İnşallah emeklerimiz karşılıksız kalmaz ve sonuna kadar hakettiğimiz şampiyonluğu bu sene kazanırız. Ve bu şampiyonluk gelirse değil Beşiktaş, değil Türk futbolu, dünya futbol tarihine altın harflerle yazılır. Çünkü bu takım iki senedir stadı olmaksızın, kıt imkanlarla ve türlü hakem hataları ve kasıtlarına rağmen geldi buralara. Bu saatten sonra artık ne zor var Beşiktaş için, ne de imkansız.

Tam yerinde

Bir gün değil, her gün istersen olur. 
Tayfun Topaloğlu